1 Nisan’ı geride bırakıp 2 Nisan’ı da devirmek üzereyiz.
Epeydir bir şeyler yazmak istiyordum bu süreçle ilgili. Önce “Evde Kal”ı yazmak istedim. Hatta kısa bir şeyler yazdım bile. Ama beni yeterince doyurmadı o yazı. Sadece “Evde Kal”ıp açlıktan mı, yoksa “Evde Kal”mayıp Korona’dan mı ölelim seçenekleri üzerine kısa bir şey… “Evde Kal”manın da küçük de olsa birikimin olması demek olduğunu yazıyordu. Oysa çalışmaktan başka hiçbir seçeneği olmayanlar ne yapacaktı? Nasıl “Evde Kal”acaktı?!
Nefes alamaz olduk. Sokaklardan evlerimize kapatıldık. “Virüs”!!! Acaba hangi virüs bizi sokaklardan evlere hapsetti? Bahsedildiği gibi Korona mı? Yoksa kapitalist sistemlerin insanları önemsemeyen vurdumduymazlığı ve herkesi “kendi kaderine” terk etmesi mi?
Yıllardır çalışanların maaşlarından yapılan sağlık sigorta kesintileri bugünler için değil miydi? Değilse hangi günler içindi? Ya da kimler içindi?
Aslında ben başka şeyler yazmak istiyorum…
Evde yaptıklarımız… ya da yapamadıklarımız! Yaşadıklarımız, ya da bize yaşatılanlar!
3 Nisan
Bugün güzel bir insan ölümsüzleşti. Helin Bölek; Grup Yorum üyesi ve ölüm orucundaydı.
8 Nisan
Canım benim, yeniden işe gidiyor iki gündür. Dün başladı gitmeye 10 günlük aradan sonra… Onu her sabah işe gönderirken cepheye bir savaşçıyı gönderiyormuşum gibi hissediyorum… Ya bir şey olursa korkusu kaplıyor içimi, kaygılar, kaygılar…
…
Dün en son ölüm sayısı 750 idi. 750 kişi ölmüştü bu koronadan toplam… Nasıl bir süreçten geçiyoruz… Bu belirsizlik ne zaman bitecek bilemiyorum. Ya da bu şekilde yaşamaya devam mı edeceğiz? Elbet geçecek bu süreç… İnsanlık, o büyük insanlık; “…trende üçüncü mevki, şosede yayan büyük insanlık. Sekizinde işe gider, yirmisinde evlenir, kırkında ölür büyük insanlık…” bu koronadan kurtuluşun da yolunu bulacak…
Bilim hiç bu kadar değerli, kıymetli bir şey olduğunu hissettirmemişti. Her şey bilimsel bilgiyle ve deneyerek aşılacak.
Her gün dünyanın pek çok ülkesinde on binlerce insan yakalanıyor bu hastalığa… küçücük bir virüs ve altüst olan büyük emperyalist-kapitalist devletler… Sömürücü sistemlerin sistemleri de çöküyor bu virüsle.
Bizler de “evde kal”an kesim, evde kendimize yapacak bir şeyler buluyoruz… Hiç bu kadar video izlememiştim. Sürekli korona ile ilgili bilgiler paylaşılıyor sosyal medyada ve tabii merak edip, okuyor, izliyorum çoğunu. İlk aşı bilgisi Küba’dan gelmişti. Sonra koronanın çoğalmasını durdurma bilgisi Rusya’dan… Tabii Çin’in koronaya karşı elde ettiği tüm deneyimleri, bulguları dünyayla paylaşması da en büyük bilgiydi insanlık için. Korona salgınının yayıldığı ülkelerin ne gibi tedbirler alması gerektiği, hangi yolu izlemesi gerektiği, hangi tedavi yöntemlerinin işe yaradığı vs hep Çin’in bilgileri, deneyimleri… bunlara yeni deneyimler de eklendi başka başka ülkelerden…
Önce maske o kadar önemli değil denildi Dünya Sağlık Örgütü tarafından, ama sonra başka ülkelerin deneyimi önemli olduğunu gösterdi.
Çinli bir uzmanı, sıcak sudan buhar solunmasının korona virüsü yüzde yüz öldürdüğünü söylediği dolaşıyor şu günlerde sosyal medyada ve bana da çok mantıklı geliyor buhar meselesi…
…
Evde Kal’dığımın ilk günlerinde “kim çıkardı, nereden çıktı bu virüs ve niçin” gibi sorulara yanıt bulmaya çalıştım. Paylaşılan, ortaya atılan bütün bilgi, doküman ve teorileri okumaya çalıştım… Fransız bir grubun araştırması bana çok mantıklı geldi…
İlk günler hem sosyal medya araştırması yapıyor hem de film seyrediyordum. Bir taraftan da bu virüs meselesinin çok abartıldığını düşünerek. Her yıl yüzlerce binlerce insan zaten gripten ölmüyor muydu? Ama süreç uzadıkça hiç de küçümsenmemesi gerektiğini öğrendim. Haberleri seyrettikçe dehşete kapıldım… Bizim genetiğimiz, beslenme alışkanlığımız farklı vs. ‘teorilerinin’ hepsi çöktü bu süreçte…
Tüm toplumlar gördü; emperyalist kapitalist sistem için insanın hiçbir önemi yoktur. Oysa küçücük bir ada olan ve ambargoyla boğuşan Küba tüm dünyaya doktorlar gönderiyor, insanlığa yardım etmek için.
…
6 Nisan’dı sanırım Çin’de koronavirüsten ölüm yaşanmamıştı. Evet Çin yendi sanki bu virüsü. Bu arada biri sürü ilaç, aşı deneyleri yapılıyor dünyanın pek çok yerindeki bilim insanları tarafından. Bizde de dün 7 Nisan’da hastalığı yenen bir doktordan plazma alındı ve bir hastaya nakledildi…
Bu arada iki adet şehir hastanesi yapılacakmış 1000 odalı her biri. Atatürk Havalimanı ve Sancaktepe’de…
Norveç salgını durdurmayı başarmış.
11 Nisan
Görünmez duvarlarımız…
İnsanların arasına görünmez bir duvar çekildi bu korona günlerinde… Kimse kimseyle tokalaşamıyor, kucaklaşamıyor. Hep mesafeli bir duruş(!) Aradaki saydam, görünmez duvarlarımızı kaldıramıyoruz, korkuyoruz… Ya virüs kaparsak ya virüs bulaştırırsak… Ya birinin enfekte olmasına sebep olursak? (Enfekte; bu kavramda yeni girdi sözcük dağarcığımıza ve hepimiz bu kavramlarla konuşuyoruz. Enfekte, Covid-19, korona, pandemi…) Mesafeler bizi ne kadar korur, koruyor, koruyor mu(?) bilmiyoruz. Ama sağlık açısından, salgının yayılmasını durdurmak için aramıza görünmez duvarlar koyuyoruz.
Görünmez duvarlardan kurtulup birbirimize sıkıca sarılmayı, kucaklaşmayı çok özledik. Sokakta bu kadar mesafeli olmamıştık hiç birbirimize! Biz ki tanımadığımız insanlarla sıkışık ve yan yana yolculuk yapanlarız metro ve metrobüslerde. Şimdi Korona yüzünden herkes birbirine mesafeli durmak zorunda. Fiziksel bir mesafe. Yan yana gelmek virüse davetiye demek!
12 Nisan
Şu korona günlerinde sosyalist ülkelerin sağlık sistemlerinin nasıl insanı her şeyin üstünde tutup, gerekli önlemleri aldığını ve insan hayatını önemsediğini, kapitalist-emperyalistlerin ise Korona salgınını bile fırsata çevirip, insanlığı nasıl bir uçurumun eşiğine getirdiğini görüyoruz. Artık bazı şeyler için sözün bittiği yerdeyiz…
Dünyanın dev ekonomilere sahip kapitalist devletlerinin insan hayatını nasıl da hiçe saydığını her gün daha fazla yaşayarak görüyoruz. Hepsi sağlık sisteminde sınıfta kaldı… Bunu tüm işçi ve emekçiler görüyor…
Ve sosyalistler, komünistler tüm dünyada dayanışmayı örmeye, “bu virüsten” kurtulmaya çalışıyor. Küçücük bir ada olan Küba ihtiyacı olan her yere sağlık ekibi, doktor gönderiyor… Tüm abluka ve ambargolara rağmen insanlığı koronanın etkilerinden kurtarmaya çalışıyor.
14 Nisan
Dünden beri canım sıkkın… Genç bir işçiyi kaybettik… Birçok insan hayatını kaybetti salgın yüzünden… Ama Hasan bizden biriydi… Birlikte yaşanmışlıklarımız vardı… aynı dava uğruna… Hani gençlere bir şey olmuyordu? Hani yaşlı hastalığı idi korona? Nasıl acımasız bir dönem böyle!… Nice insanın hayatı saçma sapan bir şekilde bir hastalıkla son buluyor… Cenazesine bile gidemiyoruz…
İki gündür bu soruyu soruyorum kendime: insan nedir? Nedir insan?
Matematik mi? Fizik mi? Kimya mı? Ya da biyoloji mi? Nedir?…
İnsanı insan yapan nedir? Bildiğimiz insanın evrimleşme süreci değil elbette sorduğum. Biz neyiz, kimiz? Sadece hayatta kalmaya ve türünü devam ettirmeye çalışan canlılar mıyız?
Üretmeden yaşayabilir miyiz?
Her şeyden önce bir toplumsal varlığız. Yani bir toplumla birlikte var olabilen canlılarız. Doğada tek başına yaşayan canlı türleri değiliz. Kendimizi ancak içinde yaşadığımız bir toplumla var edebiliyoruz…
Kendimizi o toplumdan yalıtarak, soyutlayarak nasıl yaşayabiliriz?…
1403 kişi hayatını kaybetti bugün.
15 Nisan
425, 750, 1006, 1001, 1403, 1518
Rakamlar, rakamlar, rakamlar… Rakamlar ne ifade ediyor? Kupkuru, yalın, soğuk ve uzak rakamların dili…
Her gün artıyor, her gün çoğalıyor o rakamlarda ölümler… Koronadan ölümler… Her biri farklı farklı olan, yaşam hikayeleri birbirine benzeyen, benzemeyen birçok insanın yaşamı son buluyor… Hep ölümler mi var? Elbette değil, iyileşen hastalar da var… birer, onar, biner… yeni yeni tedavi yöntemleri de dünyanın dört bir tarafında aşı çalışmaları da var. Yani umut var… umut her zaman var. “… Ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor”
Tüm bu süreç boyunca dünyada 2 milyonu geçkin kişi hastalığa yakalanmış, iyileşenler 640 bini geçmiş, ölüm 119 bin 724 (15 Nisan itibariyle)
Tüm dünyada üretim devam ediyor. İşçiler, çalışmaya, üretmeye devam ediyor. Yaşam durmuyor!…
16 Nisan
Her ölüm, zor ölümdür.
Bugün 1643 insan ölmüş toplamda koronadan. Yüzlerce, binlerce kişinin koronavirüsten öldüğü günlerdeyiz… Rakamlarla ifade edilince hem bize uzak hem de soğuk geliyor rakamların dili…
Bir de o rakamların içinde olmayan hayatımızın içinden ölümler yaşıyoruz… Yaşamımızın bir yerlerinde birbirimize dokunduğumuz, birlikte birçok şeyi paylaştığımız insanların ölümleri… İşte o zaman rakamların içinden çıkıp gerçeklik oluyor ölüm! Helin, Hasan ve Saray anne…
Evet bugün 16 Nisan ve Saray annemizi kaybettik. Aslında dün akşam yani 15 Nisan akşamı vefat etmiş. Tutsaklık günlerimizin en vefakâr ziyaretçilerinden… Anılar canlanıyor gözümde… Konuşması, şakalaşması, duruşu… ve kızına olan düşkünlüğü… onun için her şeyi göze alışı!…
17 Nisan
Yarıda kalan…
Yaşanmamış, yarım kalan hayatlar gibi tamamlanmamış notlarım. Yarı kalmış. Bitmemiş bitirilememiş notlar…
Hayata dair, bu günlere dair kısa kısa notlar…
Korona günleri nedeniyle hızla çıkarılan yargı paketi yok mesela. Tacizcinin, tecavüzcünün, katillerin, insan düşmanlarının affedildiği ve gerçekten dışarıda olması gerekenlerin hala içeride tutulduğu yok!…
‘Evde Kal’dığımız bu süreçte işten çıkarılan, iş cinayetine uğrayan, yaşamını devam ettirmek için hiçbir güvence sunulmadan izne çıkarılan çalışanların durumu yok!… Ve çalışmak zorunda kalan ve işlerinin başında yaşamlarını yitiren işçilerin, sağlıkçıların vs durumu yok!…
Bu notlarda eve kapatıldığımız günden bu yana her gün artarak yaşanan ev içi şiddet, kadına şiddet, çocuk istismarı, kadın cinayetleri yok!
Ve daha pek çok şey yok!
Geçen hafta sonu ilan edilen sokağa çıkma yasağı da gösterdi ki; insanlar açlıktan, çoluğunun çocuğunun aç kalmasından korktuğu kadar korkmuyor koronavirüsten!
Deniyor ya, koronadan sonra her şey daha farklı olacak!
Hayat devam ediyor… Yarının hangi güzel günün habercisi olduğunu yaşayıp hep birlikte göreceğiz…
Önsöz Dergisi
44.Sayı