Ulucanlar’da Bir Ağaç

Üç kapı, dört duvar arasında
yarısı beton, yarısı toprak alanda
mağrur, heybetli bir ağaç durur
– yaşamı temsilen, tek başına
Kapı altı denir buraya
tutsakların giriş çıkış işlemlerinin yapıldığı yer
Devir-teslim için bir aradadır asker ve gardiyan
Getirilen her bir tutsağı bu ağaç karşılar
yıllara inat yükselmiş rengarenk yapraklarıyla
yaşamı, umudu sunar
sarar tutsak bedenleri
Tüm bilgeliğiyle dallarını açar ağaç
yeryüzünden zorla getirilen konuklarına
zincir sesleri, bağırışlar sloganlar eklenir sessizliğine
bir de dost gülüşler, yaşama sevdalı bakışlar
ağacın dallarını kabartan bakışlar
Tüm haşmetiyle dallarını açar ağaç
gökyüzünden süzülüp gelen konuklarına
kuş cıvıltıları, rüzgarda salınan yapraklarının
sesine karışır
kelebekler sessiz gölgesine sığınır
Tüm azametiyle köklerini toprağın derinliklerine daldırır
yer altı sularının ezgisini taşır bedenine
sunar özsuyunu hayata
İyice bakarsanız bu ağaca
görürsünüz acıyla kıvrılmış dallarını
Elli yıl önce genç bir ağaçken daha
karşılaşmıştı acıların en büyüğüyle
Bir Hıdırellez’e uyanacak günün akşamı
Hıdır ile İlyas buluşacak
yeraltının bereketi yeryüzüne taşınacaktı.
Ağaç coşkuyla yapraklanmış dallarının
kokusunu paylaşmak için
rüzgarın eşliğinde salınırken
asker ve birkaç sivil ellerinde kereste ve demirlerle geldi
Üç noktadan dümdüz uzanan bir üçgen uzattılar
ve ucunda yağlı bir urgan
Tam altına bir masa koydular
ve masanın üzerinde küçük bir tabure
Genç ağacın karşısına
böylece kuruldu darağacı
Ağaçtan doğmuş
ağaca yabancı
darağacı
Ağaç dikkatlice baktı darağacına
biçimsiz kolları süzdü
Kökleriyle toprağı yokladı
kökleri yoktu darağacının
başı yok
yalnızca ölümdü hatırlattığı
Ağacın ömür halkalarına
acıyla burulmuş bir halka eklendi
Akşam geceye devrederken soluğunu
ortalık hareketlendi
bir anda bölündü sessizlik
sirenler, rap raplar, zincir sesleri
bir anda bölündü gece
spot ışıkları, bağırışlar, koşuşturmalar
Derken
ayrı ayrı
kolları ardından bağlı
ayakları prangalı
üç tutsak
– her birinin etrafında onlarca kişi
girdi içeri
Ağaç, üç tutsakla
tek tek
göz göze geldi
yürekten bakışlarla
ışıklar saçan
üç çift göz
Attıkları her adımda sarsılıyordu yer
-güçlü sarsılmaz, kararlı adımlar
Ağacın kökleri
hissetti yaşamı
hissetti tereddütsüzlüğü
Başları ağaçlar gibi dik
adımları kökleri kadar sağlam
bu üç yürek
gözleri ağaca değerek
diğer kapıdan götürüldüler
Ağacın gövdesi yaşama saygı durdu
başı dikleşti
beklemeye koyuldu
-Denizlerin sınırsızlığıyla karşılaşacağı zamanı

Birden en tepedeki üç yaprak
Deniz’in gözleriyle karşılaştı
Bir odada / çevresinde üniformalılar
ayakta Deniz
kolları bağlı ardından
Ağaç daha fazla görebilmek için
köklerinden yükseldi
Deniz ağaca sırtını dönerken
odaya giren Yusuf’u gördü ağaç
Zincirler zorlasa da
başları ve omuzlarıyla kucaklaşıyorlardı
Yusuf götürüldü
Hüseyin girdi içeri
Yine aynı sıcaklık, yine aynı bağlılık
yine aynı kararlılık
Kucaklaşmalar… son vedalar

Bir zaman sonra
kapıdan göründü Deniz
Üzerinde
dizlerine kadar inen
beyaz patiskadan gömlek vardı
rahatça adımlıyordu yolu
-ayağında pranga yoktu
patikadan yürür gibi
huzurlu, kendinden emin
Bakışları ağaçla bütünleşti

Ağaç anladı
bu gözlerle son karşılaşmaydı
dalları aşağı sarktı
Çift ilmekli urgan
geçirilirken Deniz’in boynuna
Gür bir ses yükseldi
Ağacın dalları yukarı kalktı
Cellat tekmeledi tabureyi
son hece Deniz’de kaldı
Ayakları masaya değdi
masa çekildi
Deniz boşlukta kaldı
Ağaç uzandı kökleriyle
Deniz’in kapandı gözleri
tüm vücudu kasıldı üç kez
Ağacın dalları da Denizle birlikte
kasıldı üç kez…
Ve sessizlik
sessizlikte korkulu bekleyişler
Çevredekiler ani bir sesle ürperdiler
duvarların körlüğünden
bir güvercinin havalanışıyla
-yıllarca bu güvercin ağacın onur konuğu oldu.
Kelepçeler açıldı, ip kesildi
Deniz darağacından indirildi.

Yusuf,
Hüseyin
ayrı ayrı odalarda
aynı sabırsızlıkla
beklediler sıralarını
Deniz’in o gür sesini duyalı
neredeyse bir saat olacaktı
-nerde olsa tanırlardı
geceyi yırtan
karanlığı parçalayan o sesi
Deniz’in sesi
seslerine karıştı
Son sözler
son eylem
yaşamın ötesi

Yusuf Hüseyin
kucakladılar yaşamı
aynı sadelikle
aynı cüretle
Hep aynı acı doldu yüreklere
Hep aynı kararlılık sardı
geride kalanları
Haykırılmıştı kararlılık
düşmana korku saldı
dostlara
“üzerinden gidilecek iz”
Deniz Yusuf Hüseyin
ayrılmaz üç yaşam
Ağacın dallarında, köklerinde
üç yaşam.
Üç kez ardarda vuruldu ağaç
Üç kez öldüresiye bir acıyla
kıvrandı dalları
Üç kez yaşanılası bir hayatın
kararlılığıyla tutundu yaşama

Tanıktı ağaç
huzurlu kapanan gözlere
tanıktı
yaşam için ölmeyi bilenlere

 

Önsöz Dergisi
49.Sayı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir