Asimov, sadece bilim-kurgu yazınının değil, genel olarak edebiyat dünyasının en güçlü beyinlerinden birine sahip. Hani kitaplar için kullanılan “elinden bırakamamak” diye bir tabir vardır ya, işte Asimov kitaplarını okurken bu tabiri yeniden keşfediyor insan.
Olayların örgüsü, sürekli el yükselterek şaşırtan, hatta bazen “yok artık!” dedirten bir yazarla tanışacaksınız.
Polisiye veya bilim-kurgu türlerinin en az birinden hoşlanıyorsanız ya da edebi eserler konusunda seçiciyseniz Asimov’un Robot Serisi’ne bakmalısınız.
Yapay zekâ ve robot teknolojisi ile ilgili tartışmalar yoğunlaşmışken önerilebilecek ilk eser bu kitap serisi olacaktır.
Hikâye, günümüzden yüzlerce yıl sonra, uzak bir gelecekte yaşanıyor. Robotlar toplumda yaygın bir şekilde kullanılıyor, ama henüz sadece sıradan robotlar. Yani bildiğin düz mantık. Fakat bugün yapay zekâ dediğimiz yaratıkların temelini oluşturuyor. Serinin ilerleyen bölümlerinde bu tartışma da okuyucuya sunuluyor.
Diyaloglar içerisinde yapay zekanın farklı yönlerine dair tartışmaların yanı sıra toplumsal düzen ve insanın kendi hayatını sorgulamasına ilişkin yorumlar da bulacaksınız. Hikayedeki karakterlerden birisi şu cümlelerle ne için yaşadığını ve ulvi bir amacın bireyin hayatına neler kattığını anlatıyor:
“Ben hayatım boyunca hiçbir şey yapmadım. Eften püften şeylerle kendimi eğlendirdim… Sevdim, sevildim, bir eş ve anne oldum. Fakat bunların hiçbirinde birey olamadım. Ansızın yok olsaydım veya hiç doğmasaydım bundan hiç kimse ya da hiçbir şey etkilenmezdi – belki bir iki yakın dost hariç. Ama şimdi durum farklı.
(…) Hiçbir işe yaramadan geçirdiğin yıllardan sonra bir işe yaramanın, boş olduğunu zannederken harika bir şey içerdiği anlaşılan bir hayat bulmanın, mutlu olma ümitlerinden vazgeçtikten çok ama çok sonra mutluluğu yakalamanın ne kadar büyük bir fark yarattığından haberin var mı?”
Asimov’un Robot Serisi’nden önce yazdığı robot hikayelerinin toplandığı, “Ben Robot” isimli bir kitabı daha vardır, bir de bu hikayelerden ilham alınarak senaryosu yazılmış olan “Ben Robot” isimli bir Hollywood filmi. Eğer Robot Serisi’ne başlayacaksanız -zorunlu olmamakla birlikte- bu iki esere de bir bakmanızı öneririm.
***
“Acaba yapay zeka dünyaya egemen olup insanlığın sonunu mu getirecek?” sorusu, pek çok insanın korkularından birisi. Asimov bu sorunu ünlü “robotiğin üç yasası” ile çözmüş:
1- Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.
2- Robotlar, birinci kanunla çelişmediği sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.
3- Robotlar, birinci ya da ikinci kanunla çelişmediği sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.
Asimov hikayelerinde robotlar ‘pozitronik beyin’ adı verilen düşünme ünitelerine sahipler. Bu ünitelere üretim aşamasında yukarıdaki üç yasa yükleniyor ve robotlar bu yasaların sınırlarının dışına çıkamıyorlar. Romandaki olayların gelişiminde bu üç yasa önemli bir rol oynuyor.
Yaşanan cinayetleri çözmeye çalışırken hem polisiye türünün gizemli ve zekâ geliştiren detaylarıyla hem de yapay zekanın bugün tartışılan yönlerine Asimov’un daha o dönemden verdiği yanıtlarıyla karşılaşacaksınız.
Bu dört kitap 1954 ile 1985 yılları arasında yazılmış, ama bugünün tartışmalarına yanıt veriyor.
Yapay zekaya karşı duyulan korkuya Asimov’un birinci kitabın giriş bölümünde yazdıklarıyla verdiği bir cevap var. Bu yazının o cümlelerle bitmesi gerekiyor.
“1920’lerde ve 30’larda robotları kaçınılmaz bir şekilde yaratıcılarını yok eden tehlikeli aygıtlar olarak hayal etmek çok yaygın bir hal aldı. İnsanların bilmemesi gereken şeyler olduğu düsturu tekrar tekrar ortaya kondu.
Fakat gençliğinde bile bilgi tehlike teşkil ediyorsa çözümün cehalet olduğuna inanmayı kendime yediremedim. Bana hep çözüm bilgelikmiş gibi geldi. Tehlikeye bakmayı reddetmezdiniz; öyle yapmaktansa onun hakkından nasıl güvenle geleceğinizi öğrenirdiniz.
Sonuçta belirli bir maymun grubu daha en başta insana dönüştüğünden beri insanlığın imtihanı bu olageldi. Her teknolojik gelişme tehlike yaratabilir. Ateş baştan beri tehlikeliydi ve aynı şey (belki daha bile fazlasıyla) sözler için de geçerliydi ve o ikisi bugün bile tehlikelidir. Fakat onların yokluğunda insanlar insan olamazlardı.”
Özgün Demirci